16 Ocak 2010 Cumartesi

ALGI SÜREÇLERİNDEKİ GELİŞİM


İnsan algısındaki gelişim, biraz zaman sorunu olarak karşımıza çıkar. Yetişkin biri ile ergen bir kişi arasında hayatın bütün boyutlarında algılama farkları vardır. Şu bir gerçektir ki, her iki algı da farklıdır. Ergen algısı, yetişkin algısına göre sığ olduğu bir gerçektir. Bu bakımdan bakıldığında algının biyolojik bir gelişim süreçi olduğunu anlarız.



Algının biyolojik süreçi bize başka bir şey söyler. Algısal olgunlaşma yaşandığını görürüz. Bu bakımdan algı yaşam içinde yaşantının süreci içinde kendini geliştirdiğini, ergen dönemlerde algı eksiğini yaşanan gerçeklikle geliştirdiğini görürüz.



Algılanmayan bir gerçek bir şekilde algılatılabilir mi? Sanki hayır. Algının deneyimsel boyutu buna engel. Algılama oluşmasında zamanın ve eylem boyutunun insanın iç dünyasına yaptığı kayıtlar ve bu kayıtlara yapılan eklerle yenibir algı süreçi başlar. Böyle olmasaydı herkese algının bütün boyutu verilebilirdi ve kavramanın en derinden sağlanması yapılabilirdi. Ergen aglısındaki kavrama eksikliği yetişkindeki kavranmış boyutların iki kuşak arasında aktarımının oluşamaması bize algının yaşamsal deneyime bağlılığının en büyük kanıtıdır.



İnsan algılama biçimlerinde daima yaşamın kendisinin insan algısına vurduğu damga önemlidir. Diğer bir ifadeyle yaşanan her deneyim olgular üzerindeki algısal kavrayışımızı artırır. Bilgelik yolunda da insan benzer süreçleri çok hızlı yaşayan bir etkilenim yaşar. Fakat bu etkilenim, başkasının deniyimini aktarım ile olmayıp, var olan kapasitelerine bağlı bir değişimler silsilesindeki etkilerle kazanılan kavrama sonuçunda kazanılan kavrama derinliğidir.



Algının insan yaşamındaki aktivitelerin yüksekliği, titreşimselliği ile ilgili başka bir yönüde var. Öncelikle insanın yaşamındaki aktivitelerin insanın iç dünyasında yarattığı titreşimler nedeni ile belli bir titreşim frekansı vardır. Bu titreşim frekansları insanın dış dünyada ne ile etkileşimde olacağınıda belirler. Rezonans etkisi.



Bilgelik boyutunda algı, insanı dünyanın güncel haz ve eylenceli etkinliklerinden uzak bir yaşamda kendini gösterir. İnsanın algı dikkati, yaşam içinde temel ihtiyaç ve dürtülere bağlı yönlendirme yaşar, etki altında kalır. Sosyal bir hayvan olan insan bu tür etklenimlere çoğu zaman bağımlı yaşar. İnsanlığının gereği olarak bu kaçınılmaz bir olgu, bu kısır döngüden kurtulamadan bir şekilde aidatlık gibi bu işin sihirinde yaşar. Bu durum insanın farklı boyutlarda algı genişlemesinin önünde çok ciddi bir engeldir. Bütün yazı yiyecek biriktiren karınca ile agustos böceğinin hikayesi gibi. Karınca bütün zamanını yiyecek biriktirme ile uğraşırken başka düşün alanında bir gerçekliğin kapısını aralayamaz. Ama bütün yaz boyunca müzik yapan çırçır böçeği kendi dünyasında karıncadan farklı bir algı içindedir. Fakat kendi algısının başka bir çıkmazını, bu algının cezasınıda çekmek bahasına müzik yapmaya devam eder.



Bilgelik bu anlamda kendi müzüğünü çalan bir insan olmayı gerektirir. Ancak bu sayede normal yaşam koşullarından farklı algılar dünyasının kapısını aralar. Bilge, güncel insan hedeflerin insanlara nasıl bir tuzak kurduğunu farkında yaşar. Bunu kendi müzüğü ile dillendirir. İnsanlara bu algıyı kavramalarında sözcülük yapar.



Bilge kendi algı dünyasında evrenin, yeryüzünün, yaşamın insan için gerçekliğini ve anlamlanmasını kendi anladığı, kavradığı biçimsellik içinde yoğurup, kendi söylemi ile diğer tüm insanlığa aktarır. Bu aktarış ile diğer tüm insanların başka bir kavrama alanına geçmesini sağlamaya çalışır. Bu sayede insanlığı kuşatan algı kısırlığı ve algı sınırlarını genişletmesinde bir parça yardımcı olur.
...........................
..........................

Mesut Kahveci