28 Kasım 2009 Cumartesi

BİLİMSEL BAKIŞIN KENDİ AÇMAZI



BİLİMSEL BAKIŞIN KENDİ AÇMAZI


Bilim kuşkusuz insanlığa çok büyük kazanımlar sunmuştur. Tarihsel olarak ateşin ilk konrolü, tekerleğin bulunması, alet ve teçhisat yapmayı başaran ilk insanla beraber bilim başlamıştır. Bilimin ilk anlamı bilmek, doğrudan, birileri kanalı ile öğrenmek ve bunu kendinin sınamasını yapmak olarak bakılabilir.



Bugün bilim yine benzer bir tanımla yol alır. Hatta kimi zaman kendi sınamasını bile yapmadan bir fiil aktarma yapılarak bilim yapılmaktadır.



Bu bize bilimin ne olduğu sorusunu sormamızı ve bunun ayrıntılı incelenmesine bir kapı açar.



Bilinen ilk bilgiden itibaren bilgiyi yumaklamasına büyütmeye çalışan ilk insan, sonraları düşünsel çalışmalar içine girmiştir. Bu düşünsel çalışmalarda zihin kendi kendine çıkarsamalar yapar hale geldinde, adına felsefe denen bir boyuta girmiştir. Bu boyutta her şey düşüncenin hakimiyetindedir.



Elbette felsefe öyle hafife alınacak bir olay değildir. Zihinsel uslama ile bir olgunun boyutunu, biçimini, şeklini ve niteliğini ortaya çıkarma çalışmasıdır. Felsefe kendi işlevselliği ile oldukça iyi bir başarı sağlamış olmakla beraber, kendi içinde kutuplanmış yol ayrımlarına girmiştir. Bu yol ayrımlarından sonra oluşan felsefi akımlar insanların algısında farklı biçimsellikle, algılama farklarına bağlı farklılıklarla ayrışmıştır. En temel anlamda idealist ve metaryalis felsefe olarak iki bakışımlı boyutta ayrışmıştır.



Elbette felsefenin bu ayrışması bu kadar da degildir. Sonraki uslama çalışmaları, insan zihninde evrenin bütününe dair açıklamalar ve açıklanamayanlar bakımından fazla sayıda ayrışmıştır. Her birisi gerçekliğin bir boyutuna oldukça başarılı açıklama yaparken başka bir noktadan da çıkmaza sürüklenmiştir.






Bilimsel felsefe bu ayrışmalardan biridir. Bilimsel felsefe, bilginin işlenişi bakımından oldukça farklılık gösterir. Bu farklılığı statik olmayışı, kendini yenileyebilir olması, tutucu olmaması ve kendi gelişimi ile zihinsel devrimler yaratması bakımından diğerlerinden oldukça farklılık gösterir.



Bilim felsefesi yada filimsel felsefe anlamsal bakımdan tamamen bilimsel bilgi işleme ile üretilen bilgilerin üzerine yeni düşün çıkarsamaları kurmaya çalışan bazen deneysel bulguların arkasında bazende önünde giden, bugunun en önemli mitlerindendir.



Bilimsel felsefe tarihi gelişimi ve geçmişi kendi içinde doğru analiz edebilir. Geleceğe öndeleme sunabilir. Yanılsamlarda kendi çıkmazını sogulayabilir. Beklide insan zihninin kendisi için ürettiği en önemli bir yol göstericisi sayılabilir. Skolastik felsefe ve türevleri insanları oldukça sıkıntı içine sokmuştur. Tarih bu dönemlerin yazınsal dökümanları ile doludur. Bu yazınsal dökümanlar hem o dönemi iyi anlatır, hemde anlatış biçimlerindeki değişimle o dönemden insanlığın kurtuluş biçimini, tarzını bizim anlamamızı sağlar.



Bilimsel felsefe, insanların düşünsel aktivitelerinde bağnazlığa varan kabullerini esnek bir şekilde değiştirebilmelerini, önceki düşünüş biçimini zorlayan bu yeniliğe karşı eskisi gibi savaşmadan, yeni bir anlayış sergileyerek sesiz bir devrim yaşayarak kendine kabul ettirir. Bu bakımdan insan filimsel felsefede kendi ile savaşır, algısı ile savaşır. İnsanlık önceki dönemlerde ve bugunde olguğu gibi bu tarz düşünce ürünleri için, farkılıkları kabul etmemek için, çok büyük direnmeler yaşamıştır.



Burada sorun insan algısının bir düşünsel uslama biçimine alışınca, artık düşün alanını o anlayış çercevesinde düzenlemesi ve geliştirmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır. “Doğru” kavramına oturtulan niteliksellik bakımından bilinç anlayış biçimine bağlı işlerlik kazanır. Bu nedenlede bilinçin kimyası bile bu işleyişe öyle alışırki, farklı bir anlayışa geçmede zorlandığında bilinç alanı bulanır, karasızlaşır.
............................


Mesut Kahveci


Hiç yorum yok: