23 Aralık 2009 Çarşamba

ALGI SÜREÇLERİNDEKİ GELİŞİM



İnsan algısındaki gelişim, biraz zaman sorunu olarak karşımıza çıkar. Yetişkin biri ile ergen bir kişi arasında hayatın bütün boyutlarında algılama farkları vardır. Şu bir gerçektir ki, her iki algı da farklıdır. Ergen algısı, yetişkin algısına göre sığ olduğu bir gerçektir. Bu bakımdan bakıldığında algının biyolojik bir gelişim süreçi olduğunu anlarız.



Algının biyolojik süreçi bize başka bir şey söyler. Algısal olgunlaşma yaşandığını görürüz. Bu bakımdan algı yaşam içinde yaşantının süreci içinde kendini geliştirdiğini, ergen dönemlerde algı eksiğini yaşanan gerçeklikle geliştirdiğini görürüz.



Algılanmayan bir gerçek bir şekilde algılatılabilir mi? Saki hayır. Algının deneyimsel boyutu buna engel. Algılama oluşmasında zamanın ve eylem boyutunun insanın iç dünyasına yaptığı kayıtlar ve bu kayıtlara yapılan eklerle yenibir algı süreçi başlar. Böyle olmasaydı herkese algının bütün boyutu verilebilirdi ve kavramanın en derinden sağlanması yapılabilirdi. Ergen aglısındaki kavrama eksikliği yetişkindeki kavranmış boyutların iki kuşak arasında aktarımının oluşamaması bize algının yaşamsal deneyime bağlılığının en büyük kanıtıdır.



İnsan algılama biçimlerinde daima yaşamın kendisinin insan algısına vurduğu damga önemlidir. Diğer bir ifadeyle yaşanan her deneyim olgular üzerindeki algısal kavrayışımızı artırır. Bilgelik yolunda da insan benzer süreçleri çok hızlı yaşayan bir etkilenim yaşar. Fakat bu etkilenim, başkasının deniyimini aktarım ile olmayıp, var olan kapasitelerine bağlı bir değişimler silsilesindeki etkilerle kazanılan kavrama sonuçunda kazanılan kavrama derinliğidir.



Algının insan yaşamındaki aktivitelerin yüksekliği, titreşimselliği ile ilgili başka bir yönüde var.
.............................
..................................


Hiç yorum yok: