23 Haziran 2009 Salı

UFUKSAL YOL ARALAMA
















Bir ufku aralamak, doğal dengeyi yeniden kurmaktan başka bir şey değil aslında"
 

Mesut Kahveci



İnsan ufku belkide aralanması en zor olan, ama giderek aralanan bir ufuk. Başka yaratık ve hayvanlar açısından böyle bir durumun oluşu beklide yok denecek kadar az. En azında olmadığını düşünüyoruz. Ama insanlığın ufkunu aralamakta pek öyle kolay olan bir şey değil. Algılamadaki dikey ve yatay gelişimlerin olabilmesi için bir dizi süreçler oluşması gerekir. En çokta bir insanın ömründeki gelişimi ile nesillere bilgi aktarımdaki sönüm ve algı farkındalığının oluşumuna kadar geçen zaman önemli. Bir bilim insanın yıllar önce yaptığı bir yaratmayı, bakıyorsun ki yüz yıl, iki yüz yıl geçmiş tozlu raflarda unutulmuş bulabiliyoruz. İletişim teknolojisinin gelişimi giderek bu tür olayları azaltsa da bunlar hep olmaya devam edecek olaylardır. Birisinin algılayışındaki farklılığı bir başkasının yakalaması, ilk etap da en az onun kadar bir algı içinde olmasını, sonrada o bilim insanının en son yakaladığı algı içine girebilmesi ile mümkün. Fakat bu durum da oldukça zordur. Bu durumun kolay olan yönü dönemsel ama kuşak farkı ile birlikte çalışan bilim insanlarının olması ile mümkün olur ya da ilerleme acısından kolaylık sağlar. Ama giderek ekip çalışmaları artsada yinede dallanmaların olması nedeni ile bütünsel bir algı genişlemesi için sentez bilgi birikili insanların azlığı ve onlarında bireysel kaygı ve menfaatleri bu tarz üretkenliğinin önünde bir ket oluşturmaktadır.

Algı genişligi artması beklide bütün disiplerin sentezini giderek büyütmekte yatıyor. Bu nedenle de genelde bir okullaşma tarzı yoğun ve etkileşimli bilim çalışması gerekli. Gerçi NASA gibi ulusal ve uluslararası kuruluşların çalısmaları örnek oluşturuyor. Fakat yine de ulusların menfaati ve çıkarları nedeni ile bu mümkün görünmüyor. Çünkü giderek bilimsel gelişmeler ülkeler arasında ekonomik savaşın temel malzemsi olamaya başladı.

Bireysel araştımalarda insani caba bazen her şeyin ötesine gecebilir. Bu kişi bilimde, sanatta, felsefede ve diyer disiplinlerdeki gelişmeleri yakın takip ederse; kendi sentezine gider. Bu ise diğer akımların grup yönlendirmelerine bağlı kalmadan kendi özgür düşün alanında istediği gibi düşünerek bunların sınamasını yapabilir. Zihin sonuçta bir labaratuavar gibidir.







Bir bilge insan ele alalım ki; bu dünyanın yeni yeni keşfettiği biri melana ı celalettini rumi. Bu mistik, mesnevi bilgini kendi içinde önündeki dönmsel din ve teolojinin içinde aydınlık yol bulma savaşında öyle ufuksal bir yol aralamıştırki; bu gün dünya onun öğretisinin daha fazla anlaşılması yolunda uğraş veriyor. Kendi ülkem insanlarının onun ruhunu anlamadığını yıllardır biliyordum. Uzun dönem Konya ikametgahında bulunmam bana bu imkanı vermişti. Hep bir şeylerin eksik boyutunu görmüştüm.
Mevlevilerin semasinin anlamını bile bir bale gibi izleyip de hiçbir tat almayan insanları hep görmüştüm. Hatta bir semazen tanımıştım ki bunu sadece para için yapıyordu. Dönemsel törenler de görev alır onun dışında hayatın içinde her hangi biri, sıradan biri gibiydi. Yaptığı işle ilgili sıradan bilgi dışında bir birikime sahip olamaması çok ürkütücü gelmişti.
Diğer taraftan şehrin bilgelerinin konuşmalarında, bilge adına sohbetlerinde görüdüğüm ise çok daha kötüydü. Zorla dinselliğinin bir miti, bir putu yapılmaya çalışılan yönü ile ve bilgenin özünden farklı bir elbise giydirilmeye çalışmalarını hayretle gözlemlemiştim.
Yabancı bir yazarın bilge hakkındaki çalışmasını okuyunca bu işi bizim milletimizin ne kadar kötü yaptığını anladım. Analitik düşünce tarzı ile araştırmacı kimliğin birleşmesinden çıkan tarz mükemmellikti. Çıkarsama yapabilen bilimsel bir tarz ile mistik yaklaşımın bir analizi zevkle okuyordu insan. Bilgede ki algı derinliğinde çok dikkate şahayen bir nokta yakalamıştım ki ; bu çok ilginç bir nokta idi. ”nesneleri zıtları aydınlatır” bir zıt çiftin her biri diğer birinin varlığını mümkün kılar; gece ve gündüz, kusursuzluk ve kusur, bütünlük ve bozunluk, mutluluk ve üzüntü, yenilik ve eskilik, ruh ve beden. bunlar bağlantıları nedeni ile, her biri zıtları nedeni ile bilinirler ve var olurlar.
Bir şeyi aydınlatacak bir zıddı olmalı ki yani aksi, ayna görüntüsü olmalı keşfi mümkün olsun. Sonuçta evreni algılama biçimimiz ilerleyen cağlarda çok değişiyor görünse de, özde ifade edişimiz değişiyor. Bu değişen ifade edişle bir başka algıya doğru seyrimizi devam ettirebiliyoruz. Bu seyir genel anlamda ufuksal algı seyridir. Bu yaklaşım bu gün fiziğin simetri özelliğinin farklı bir anlatımı, bir yorumudur.
İnsan algısın da oluşan genişleme ile insan zihni çok değişik bir spirütüel yol ile farklı seyahatlar gerçekleştirebilecek boyuta vardı sanırım. Beynimizin işleyiş biçimlerini dikkat etmeden depolanan bilgilerin bizi her gün biraz daha farklılaştırmasına bakarsak, yaratma biçimlerinde sınır tanımayan bir yola girmiş gibiyiz. Sanki evren ve dünya öyle bir maya ki bu anlamda hayal ettigimiz her şeyi gerçekleme çabasına, gayretine girdiğimizde bir hamur, bir devinim biçimi olarak karşımıza çıkıyor.
Bu noktada parapsikolojik yaklaşımların önemine doğru yeni bir yol aralanıyor bilim sahnesinde. Bu yol bugüne kadar ihmal edilen, varlığın varlık biçimi ile maddi niceliksel özelliklerini inceleyen felsefe ve pozitif bilimlerin arka plana ittiği bir alanda olanlar hakkında farklı bir şeylerin varlığını, önce sezgilerimiz söylemeye başladı. Ama bu sezgilerimize de güvenmedik. Pozitif bilimin bize sunduğu bilgi edinme sınama yöntemlerine sıgmayan sezgisel algılayışımız, bu olguyu dışarlamamızı, ihmal etmemizi ve bastırmamızı gerekli kıldı.
Ama bugün artık bir sınır bir algı açılımı yaşıyoruz top yekün. İnsanlığın başlanğıcından beri biriken ve son dönemde teknolojik, elektronik gelişimlerin yaygın kullanımı ile gelişen teknoloji, yavaş yavaş teknolojinin yaratılma biçimlerindeki ruhsal değişimleri bize, sezgilerimize farkında olmadan bile aktarır hale geldi.
Zamanın ilk dönemleri, yani elektronik gelişimin ilk evrelerinde gündeme yerleşen sanal gerçeklik bu gün neredeyse gerçekliğin yerini alacak kadar kendini büyütmüş durumda. Sanal dediğimiz her şey aslında gerçek yaşamın kesitleri haline gelebilir oldu. Sanaldan birileri ile tanışıp sohbet edebiliyor onu fografı ile tanıyor ve onunla yüz yüze geldiğimizde de artık onu daha önceden tanıyoruz izlenimini zihnimiz kabul ediyor ki; tamamı ile gerçekliğin sanal testinin pratik uygulaması gibi oluyor. Git gide zihnimiz bu olaya öyle alışır hale geldi ki evlerimizdeki tv ekranları zihnimize bu durum günlük empoze edilir oldu.
Bilgisayar teknolojisinin gelişimi, yaygınlaşması ve internet paylaşım portalları sayesinde de ilerleyen sanallık yeryüzünün yeni gerçekliğine eşdeger hale geldi. Hatta bilimsel araştırmalarda ve hesaplamalarda bilgisaryarlar bizim zihnimiz, gözümüz, kulağımız gibi kullanılır hale geldi ki, bu yöntemle giderek inandığımız bir gerçekliğin parçası olduk. Giderek yarı biyonik bir insan protipleri yaratmaya bile başladık. Organ ve elktronik teması ve uyumunu başardık. Bu anlamda elektronik temelli, makine kökenli yapılarla insani ve hayvani organeller bile doku uyumuna girmiş görünüyor.

Hiç yorum yok: